İddaa:
İnsan nüfusunun çoğu gerçek değil, onlar NPC’ler.
Sadece herhangi bir büyük şehre gidin ve 5 oturup gelen geçeni izleyin, farkına varacaksınız ve hissedeceksiniz.
Etrafımızdaki insanların çoğunun ruhu yok, onlar Matrix’in dolgu maddeleri.
NPC nedir?
“Oyuncu olmayan karakterler” için kullanılan bir bilgisayar terimidir.
Bu onların insan olmadığı anlamına gelmiyor, sadece kim olduklarının farkında olmayan insanları tanımlayan daha yerinde bir terim yok bence.
Sağduyu sahibi olmayan ya da kendileri için düşünemeyen insanlar. Bu sadece bir teori, spekülasyon dışında pek bir dayanağı yok aslında ama yine de belki sizlerinde çevresinde tanımlayamadığınız insanları farklı bir gözle analiz etmenize yardımcı olabilecek bir bilgi olduğu için paylaşıyorum.
“Çok insan birşey bilmez ama daha çok insan birşey bilmediğini bile bilmez”
Eskiden bunun çılgın bir komplo konusu olduğunu düşünürdüm. Ancak üzerinde çalıştıkça, insanları inceledikçe ve “NPC ”nin gerçekte ne anlama geldiğini anladıkça daha mantıklı gelmeye başladı bana. Bakalım siz ne diyeceksiniz bu konu hakkında.
Bu başka bir kişinin hayatını küçümsemek ya da onun bir başkası kadar iyi olmadığını söylemek iddia etmek amaçlı değil. Sadece belirli bir kişilik gibi görünen bir suretinin aslında içi boş veya boşaltılmış bir kabuk olduğunu varsayan bir teori. Herkesin hayatının bir noktasında kendinin farkında olma seçeneğine sahip olduğu söylenir.
Ya “uyanmayı” seçerler ya da seçmezler.
Örgütsel psikolog Tasha Eurich’e göre, insanların sadece %10-15’i gerçekten kendi kendinin farkında olduğunun bilincindeyken, %95’i kendinin farkında olduğunu zanneder.
Öz farkındalık kim olduğunuzu anlama yeteneğidir ve başkalarının sizi nasıl algıladığının bilincinde olmanızı sağlar.
Öz farkındalık özellikleri:
– Değerlerinizi, tutkularınızı ve hedeflerinizi bilmek, kişiliğinizin, güçlü ve zayıf yönlerinizin bilincinde olmak
-Kendi davranış kalıplarınızı tanıma ve içgüdülerinize güvenme
– Eylemlerinizin ve duygularınızın nasıl olduğunu anlamak ve başkalarını etkilemek
-Kendi duygularınızı adlandırabilmek ve anlayabilmek
– Tetikleyicileri tanımak ve insanları iyi analize etmek
– Sınırlamalarınıza sahip çıkmak veya onların üzerinde çalışarak kendinizi özgürleştirmek
Kendinin farkında olan insanların aşağıdakileri yapma olasılığı daha yüksektir
olmak:
– İş yerinde daha iyi performans gösterirler
– Terfi alma olasılığı daha yüksektir
– İş ortamında daha saygın ve güvenilir bir pozisyona gelebilirler
– Daha etkili liderler olabilirler
Kişisel ilişkilerinde daha mutlu olurlar
– Narsist bir çocuk yetiştirme olasılığı daha düşüktür
Öz-farkındalık, bireyin kendini yetiştirme, kendine duyduğu sevgiyi ve saygıyı çevresine yaymasının tek yoludur.
Araştırmalara göre insanların %30-50’si bir iç monologa sahipken, %5-10’u
bunu yapmaz.
Ancak, bu rakamlar afakidir. Kendi bildirdikleri verilere dayanmaktadır, bu nedenle tamamen doğru oranları göstermeyebilir.
Yukarıda verilen liste ilginç bir tanım aslında, yani birilerinin diğer insanları bir kalıba sokmak için kullandığı bir tik listesi gibi gözüküyor gözüme. İnsanlar çok inceliklidir ve ‘insanların gerçekte ne/kim olma ihtimallerinin daha yüksek olduğu ancak kendilerini ne veya kim olarak gösterdikleri konusunda bu tür varsayımlarda bulunmak sadece ön yargı gibi geliyor bana.
Akademik yeterliliğe sahip kişiler neden böyle varsayımlarda bulunabiliyor?
Tüm akademik sistem NPC’ler yaratmanın bir yolu değil mi zaten?
İç monologu olmayan insanlar soyut yollarla düşünmek yerine görsel imgeler kullanırlar diyor bilim. Ayrıca kendilerine sonradan bir iç monologu özelliğine sahip olmayı da öğretebilirlermiş.
Bu teoriye göre bazı insanlar cümleleri bir “kalıp” şeklinde okuyup anlıyorlarmış. Yani tıpkı bir yazılım gibi. Bunu anlayamıyorum maalesef ama anlayabilmek de çok isterdim açıkcası çünkü o zaman tuhaf ve dehşet verici nsan davranışlarındaki bir çok olayı daha iyi açıklayabilirdim kendime belki de.
Peki eğer bir NPC’nin iç diyaloğu ve ruhu yoksa bu onları sosyopat yapmaz mı diye sordum kendime.
Ben Psikatrist değilim sonuçta ama bu karışık, derin ve ilginç konuyu mantık çerçevesinde irdeleyince, bu tiplerin hayatın içindeki rollerinin diğerlerinden daha az önemli olduğu anlamına gelmediğini düşünüyorum ancak bence yine de çoğu sosyopatın NPC olduğundan da şüphe duymuyorum.
Mutlaka hepimizin başına gelmiştir; bazen biriyle konuştuğunuzda, onun içinde ya da ruhunda diyelim sanki herhangi bir “amaç” yokmuş gibi hissedersiniz.
Burada anlatmaya çalıştığım şey sadece bir teori ve %100 kanıtlanmış bir şey değil ama her ne kadar bu kişiler için NPC iyi bir “etiket “ olmasa da, başka nasıl tanımlanabilir ki?
Bazen bazı insanların yanında hiçbir “varlık” hissetmezsiniz. Ben de bu tiplerle iletişime geçemiyorum ve hayatımdan uzak tutmaya gayret ediyorum ki genelde çoğu insanla da iyi anlaşırım.
Bence bir “NPC” tamamen Matrix tarafından kontrol edilen biri ama bu doğuştan gelen bir durum değil. Bu zaman içinde değiştirilebilen çok düşük bir bilinç hali.
Ben hiçbir zaman bir NPC olmadım, ancak bazı insanlar hayatımın düşük bir evresinde veya düşük bir frekansta “yayın” yaptığımda beni de bu şekilde görmüş olabilirler.
Pek çok kişi 1970’lerden bu yana D.U.M.S larda, (Deep Underground Military Bases) yani Derin Yeraltı Askeri Üsleri’nde klonlar yaratıldığının farkında değil.
Komplo teorileri veya bilimum Paranormal olaylara ilgi duyanlar mutlaka bu oluşumları duymuştur.
Bu üsler bir felaket veya savaş durumunda hükümetin devamlılığını (COG) sağlamak için yapılmış üslerdir. İncelediğim kadarıyla, bu üslerin 1,500km-2,000 km derinlikte olması ve diğer yeraltı üsleriyle tüneller vasıtasıyla bağlantılı olması gerekiyormuş. Bu konuyla ilgili oldukça az bilgiye ulaşabildim. Bazılarına göre bu yapılar sadece bir Komplo teorisidir.
Neyse, bu klonlar tamamen insan gibi görünebilir veya
uzaylıdır ve askeri savaş da dahil olmak üzere çeşitli amaçlar için kullanılmak için tasarlanmışlardır.
UFO araştırmacıları bu klonları “Programlanmış Yaşam Formları“ olarak tanımlamışlardır.
Milyonlarca olmasa da binlerce klon/PLF çoklu ortamlarda yaratılmış olduğu söyleniyor.
ABD’de ve dünya çapında bir çok yeraltı üssünün bulunduğu iddia ediliyor.
Birçoğu ABD’ye akın eden milyonlarca kaçağın içine yerleştirilmiş klonlar olup,
Avrupa Derin Devlet klon ordularını harekete geçirme emrini verdiğinde
Şehir merkezlerine saldırmaları için yeraltı konumlarından serbest bırakılıp farklı amaçlar için kullanılabileceklermiş.
Derin Devlet bu varlıkları ve klonları (milyonlarca yasadışı göçmenleri) harekete geçirerek, kaos yaratacak provokatif ve kriminal olaylar yaratabileceklermiş.
Bu tür saldırılar, ABD ve diğer devletlere yönelik algıların hızla değişmesine yol açacaktır.
Amaç ülkelerin uzaylı saldırısı altında olmasına inanmaları ve sonuç olarak Sıkıyönetimin uygulanmasına yol açmasına sebep olabilecekmiş. Korku kontrolü.
Bu teoriler ne kadar doğrudur bilemem, ancak son zamanlarda benim de dikkatimi çeken bir husus var, o da ülkemizde de tescilli ruh hastalarının birileri tarafından piyon olarak kullanıldıklarıdır.
Son zamanlarda kadın ve çocuklara karşı tavan yapmış şiddetin failleri hep akli dengesi yerinde olmayan ve cezai ehliyeti bile bulunmayan NPC diye tabir edilebilecek, empatiden yoksun ve kendi kendine düşünemeyen, sanki önceden programlanmış yaratıklar. Keza Atatürk heykellerine saldıranlar da ruhsal açıdan çok donanımlı ve zengin tiplere benzemiyorlar.
Uzun lafın kısası; Bir NPC, programlandığı gibi yaşayan bir kişidir.
NPC’ler çoğunluk olduğu için simülasyonun önceden programlanmış yolu izlemesini sağlamak açısından kritik öneme sahiptirler. Çoğunluk kuralları veya genel toplum kuralları diyelim.
Özgür iradeye sahip olduklarını sanıyorlar ama değiller ve bunu sorgulamıyorlar. Sorgulayamazlar.
Siz siz olun, kendi içinizdeki monologları duymamazlıktan gelmeyin veya kendinizi susturmayın.
Araştırma ve yazı bana aittir.
A.Emine Altındal
