Yıllardır bunun gibi ve benzer olayları yayınlarım, ancak çoğu zaman bu makalelerim pek ciddiye alınmadı ve konspirasyon teorisi olarak algılandı. Şu aralar hepimizi yürekten ve derinden etkileyen Türkiye’nin “Bebek katili, Yeni doğan çetesi” ile sonunda geniş bir kitleye adını duyurdu.
– İsimlerini yeni doğan bebeklerden alıyorlar.
– Bebek acil hastalarını anlaşmalı hastaneye sevk ettiriyorlar.
– Sevk işlemini örgüte bağlı 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanları gerçekleştiriyor.
– Bebeklerin durumu, olduğundan daha ağır gösteriliyor ve yatışları sağlanıyor.
– Anlaşmalı hastanelerin sahipleri ve başhekimleri yardım ederek maddi çıkar sağlıyor.
– Örgüte mensup bir şirket sahibi, pek çok hastanedeki yenidoğan ünitesini, elemanlarını yerleştirmek suretiyle örgüte tahsis ediyor.
– Bu sayede tedavi giderleri 3-4 kat artırılarak SGK’dan yüksek ücret tahsil ediliyor.
– Yenidoğan bakım üniteleri ticarethane gibi kullanıldığı ve tıbbi yöntemlere riayet edilmediği için bazı bebekler enfeksiyon kapıp ölüyor.
– Kullanılacak ilaçları tedaviden düşürüp dışarıda satabilmek adına bazı bebeklerin “bilerek” ölümüne neden olunuyor.
– Hayatını kaybeden bazı bebeklerin gerekli tıbbi tetkiklerden geçirilmemesi söz konusu.
– Örgüt hakkında tam 494 sayfalık iddianame düzenlendi.
– Olayı soruşturan savcı makam odasında ölümle tehdit edildi.
– İddianameye göre tam 21 şüpheli bebek ölümü mevcut.
– Savcılık örgüt irtibatı şeklinde tam 2400 görüşme saptadı.
– Saptanan telefon kayıtlarında geçen bazı talimatlar: “Çocuğu öldür, Bırak bebek ölsün, Tüpünü çek yaşamaz bu…”
Biri konuşmaya başlayınca, patır patır insanlar yaşadıklarını paylaşmaya ve yaşadıkları kabusları bir bir anlatmaya başladı.
Daha önceki bir yazımda, ki onu da web sitemde bulabilirsiniz, bu yeraltı örgütlerinin ne kadar ileriye gidebileceklerini görürsünüz. Aşağıya linkini bırakıyorum:
https://eminealtindal.com/pedofili-sahlanmis-almis-basini-gitmis/
Sadece Türkiye’de değil, bu dünya çapında çok çok büyük bir sorun ve çok kara dehlizlerde işlenen büyük bir suç.
Eve dönüş yok:
Disability Rights International (DRI) tarafından yetimhanelerde, psikiyatrik tesislerde, yatılı okullarda ve diğer kurumlarda toplumdan ayrı büyümek zorunda bırakılan engelli ve engelsiz yaklaşık 100.000 çocuğa karşı işlenen korkunç insan hakları ihlallerine ilişkin üç yıllık bir araştırmanın ürünüdür. Engelli çocuklar için yetimhaneler, istismarcı yetişkin tesislerinde ömür boyu kurumsallaşmaya açılan bir kapıdır.
Bu Ukrayna’nın araştırma sonuçlarıdır.
Peki ya Türkiye? Bizde durum nedir?
Türkiye bazı “trendleri” hep geriden takip eder ve burada bunu denetleyen ciddi bir örgüt var mı sizce?
Aile bakanı ne işe yarıyor diye sorarım o zaman!
Kurumlarda yeterli bakım ve korumanın olmaması, çocukları hayati tehlikelere maruz bırakmaktadır. Engelli çocuklar özellikle risk altındadır – genellikle kurumların en çorak ve pis bölümlerine gönderilir, aktivitelerden veya insan temasından yoksun bırakılırlar.
Pek çok çocuk fiziksel kısıtlamalara maruz bırakılmakta ya da kol ve bacaklarının kullanılmadığı için köreldiği yatak ve beşiklerde tutulmaktadır.
Toplumdan ayrı tutulan ve aile veya akrabalarının korumasından yoksun olan çocuklar dayak, tecavüz ve diğer rutin şiddet türlerine maruz kalmaktadır. DRI müfettişleri çocukların zorla çalıştırıldığını gözlemlemiştir. Yeterli hükümet denetimi olmaksızın, kurumlarda tutulan çocuklar cinsel istismar, seks ticareti, pornografi veya vücut organlarının satışı riski altındadır!
“İnsan ticareti ve cinsel kölelik ayrılmaz bir şekilde çatışmayla bağlantılıdır. İnsan ticareti, çatışma sırasında kanun ve düzenin, polis işlevlerinin ve sınır kontrollerinin bozulmasının yarattığı ortamlarda gelişir.”
– Birleşmiş Milletler Kadın Kalkınma Fonu
İç savaş veya sınırsız sığınmacı alımı bu korkunç tablonun daha da derinleşmesine ve daha da canavarlaşmasına büyük katkı sağlamaktadır.
Daha önce de yazdım ve yine tekrarlıyorum.
Tehlikenin farkında mısınız???
Bütün Avrupa ülkeleri, en başta İngiltere ve Fransa olmak üzere dökülüyor ve parçalanıyor bu mülteci ve sığınmacı akımından dolayı. İnanılmaz bir ırkçılık ve cinsel saldırı sıkıntısı içindeler.
Örneğin, benim kızım Londra’da okuduğu sırada, üniversitesinde o kadar çok sığınmacı öğrenci vardı ki, uğradığı sözlü tacizleri bile okul yönetimine şikayet etmesi “yasaktı”, çünkü o zaman kızım “ırkçı” olarak damgalanacak ve oradaki Afganından Afrikalısına kadar açık hedef haline gelecekti. Onu apar topar okulu biter bitmez buraya aldık… “şükür” diyeceğim de, burası da hızla o yöne doğru gidiyor.
Çünkü artık Türkiye’de güvenli değil..
Doğuruyorsun, çocuk hastanede güvende değil.
Büyüyor, sokakta güvende değil.
Evlendiriyorsun, evliliğinde güvende değil.
Boşanıyor, yine güvende değil.
“Çocuklar güvende değil” diyerek çocuk doğurmaktan vazgeçiyorsun, hayvan sahipleniyorsun, onlar da güvende değil.
Burada bir ağaç olmak bile artık güvenli değil.
İnsan ticareti, insan tacirlerinin dünya çapında milyonlarca insanın sömürülmesinden kar elde ettiği milyarlarca dolarlık bir suç endüstrisidir. Aynı şekilde BİG PHARMA da öyle.
Küresel bir insan hakları sorunu olarak kabul edilen bu suçun, gizli doğası, mağdurları tespit etmeye ve onlara hizmet etmeye odaklanan kaynakların eksikliği ve mağdurların ve tanıkların manipülasyon, korku, şiddet içeren tehditler, utanç, dil engelleri veya yetkililere güvensizlik nedeniyle ortaya çıkma konusundaki isteksizlikleri nedeniyle değerlendirilmesi zordur. İnsan Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol, insan ticareti veya insan kaçakçılığını tanımlamaktadır.
Birçok ülkede, kayıtlı mağdurlar artık geçici ikamet, güvenli barınma, tıbbi ve psikososyal desteğin yanı sıra yardımlı gönüllü geri dönüş ve yeniden entegrasyon fırsatları ve bazı durumlarda tazminat da dahil olmak üzere çok çeşitli yardım önlemlerine erişebilmektedir.
Ancak, bu korumadan yararlananların sayısı, ciddi sömürü altında yaşamaya devam eden tahminen milyonlarca kişiyle karşılaştırıldığında son derece düşük kalmaktadır.
Sosyal medyadaki paylaşımların temel iddialara,
https://timothycharlesholmseth.com
web sitesinde Nisan 2020’de yayınlanan “Çocuk Kurtarma Operasyonu şu anda New York’ta mı gelişiyor?” başlıklı bir yayına denk geldim.
Web sitesi girişi, çocukları tedavi eden sağlık çalışanlarını tanıdıklarını iddia eden kimliği belirsiz kişilerin ses klibini içermektedir. İddiaya göre bir video klip, çocuk kaçakçılığı çetesinin varlığına ve bir kurtarma görevi planına dair kanıt sağlıyor.
Linki verdim, isteyen oradan diğer türler ürpertici konuları da inceleyebilir. Öreğin başlıklardan bir tanesi de bu dur:
YENİ BAŞPİSKOPOS “TIMOTHY M. DOLAN” YAMYAMLIK İFADESİ YAYINLANDI:
“TIMOTHY M. DOLAN”, GEORGE W. BUSH, BILL CLINTON, DICK CHENEY, MIKE PENCE, JOHN KERRY VE MSG THOMAS BRADY [YAMYAM HANNIBAL] İLE BİRLİKTE BİR MASADA ‘GEORGE H. BUSH’ TARAFINDAN KENDİSİNE SERVİS EDİLEN ‘ÇOCUK’ BEYİNLERİNİ YEDİ”
“George [Bush] ilk çocuğun kafatasının üst kısmını kesti ve kavun ezicisine benzeyen farklı bir alet kullanarak beyninin parçalarını yavaşça servis etti, böylece çocuk canlı canlı yendiğini anladı.
George H. Bush, Bill Clinton, George W. Bush, Başpiskopos Timothy M. Dolan, Thomas Brady, Cheney, Pence ve Kerry’ de dahil olmak üzere masadaki diğer üyelere servis yaptı.”
İnfantisit yamyamlık, yeni doğanların ya da bebeklerin “istenmeyen ya da yaşamaya uygun olmadıkları düşünüldüğü” için öldürüldüğü ve ardından “anne, baba, her iki ebeveyn ya da yakın akrabalar tarafından tüketildiği” vakaları ifade eder.
Bu yamyamlık dünya üzerinde çeşitli bölgelerde uygulanmıştır. İstenmeyen, evlilik dışı, engelli veya başka sebeplerden dolayı yaşam hakkının bulunmadığına karar getirilen küçük bebeklerin akibeti maalesef binlerce yıldır bu şekildedir.
Bizde peki öldükleri iddia edilen bebeklerin iç organlarının boşaltılması veya başka amaçlar için öldürülmedikleri ne malum? Sırf sapkınca bir zevk için olmadığı ortada zaten.
Bu olaylar konuşulduğundan beri, Covid-19 vakalarında yaşanan yolsuzluklar da bir bir ortaya çıkmaya başladı.
Pandeminin ilk başından beri bu aşılara dikkat çekmeye çalışan, benim gibi bir çok kişi en ağır sözlere ve ithamlara maruz kaldı. Şimdi sonuçlar ortada.
Bu dokümantasyonu izlemenizi öneririm.
https://humorousmathematics.com/post/died-suddenly-full-documentary…
Aşı olmuş olsanız da, bir yere kadar kendiniz için yapabileceğiniz bazı önemli arınma yolları var. Bunlarda biri Bentonit kili.
Bentonit kili vücudu temizlemek, iyileştirmek için kullanılan bir üründür. İçeriğinde ağır metalleri barındıran maddelerin aksine bu parçalar tam tersi bir özelliğe sahip olduğundan dolayı cildi ağır metallerden arındırır. Vücudunuza hava yolu (chemtrails) ya da yediğiniz besinler yoluyla çok fazla toksik madde girişi olur. Aynı şekilde bu aşıların için de bulunan çok ağır metaller var.
Bu kili hayatınıza sokarak, bunlardan bir nebze arındırabilirsiniz kendinizi.
Bir diğeri Shilazit.
Bununla da ilgili makalemi veriyorum : https://eminealtindal.com/shilajit/
İnsan, dünya üzerindeki en karmaşık canlı türüdür. İnsanlar yaşamın başlangıcında basitti ve sonra beyinlerini kullanmaya başladılar, bir şeyler icat ettiler, toplumlar ve koloniler oluşturdular. Yeni yaşam yöntemleri keşfettiler ve çevrelerini gözlemlemeye başladılar. Gökyüzünü ve gezegenleri gözlemlediler ve evreni keşfettiler. Tarım devrimi 18. yüzyılda geldi ve ardından dünyanın tüm resmini değiştiren sanayi devrimi gerçekleşti. İşler karmaşıklaştı ve insanlar bu gezegende yaşamaya başladıkları kadar basit değillerdi. Bu yarış, sanayileşme, elektronik, iletişim, iş ve pazarlama dünyasında kendinizi basit ve gerçek tutmak zordur. Yirminci yüzyılda bir insanın sosyal yaşamı olağanüstü ve mükemmel bir şey talep ediyor. Bu yüzden, bir insanın maske takmadan hayatta kalması zordur. İnsanlar herhangi bir sebepten dolayı gerçek yüzlerini gösteremiyorlar. Bu yüzden bize kendimizi taklit etmekten başka bir seçenek kalmıyor.
Ama yine de sizlere şunu hatırlatmak isterim:
“38 trilyon hücreye yayılmış 84 mineral, 23 Element ve 8 galon sudan oluşuyorsunuz.
Çift sarmalda saklı ve bir sperm tarafından taşınabilecek kadar küçük bir dizi talimata göre tükettiğiniz Dünya’nın yedek parçalarıyla yoktan inşa edildiniz. Geri dönüştürülmüş kelebekler, bitkiler, kayalar, dereler, yakacak odun, kurt kürkü ve köpekbalığı dişlerisiniz, en küçük parçalara bölünmüş ve gezegenimizin en karmaşık canlı varlığına yeniden inşa edilmiş durumdasınız.
Dünyada yaşamıyorsun. Sen Dünyasın. “
~ Aubrey Marcus
İnsan olma değerlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu gezegende tek başımıza değiliz. Bir önceki yazımda da dediğim gibi, insan görünümlü çok farklı varlıklar var çevremizde.
Araştırmalara göre, Kötü insanlara bakacak olursak, onları kabaca şu şekilde kategorize edebiliriz:
(1) psikopatlar – psikopat olan bu kötü insanlar empati geliştirme yeteneğinden yoksundurlar. Başka bir deyişle: vicdanları yoktur. Sıfır. Ve onları asla değiştiremezsiniz. Dünya nüfusunun yaklaşık %1’i psikopattır. Ne kadar tehlikeli oldukları düşünüldüğünde bu şaşırtıcı derecede büyük bir sayıdır – bu da hayatınız boyunca muhtemelen birkaç psikopatla karşılaştığınız anlamına gelir. Ancak, tüm psikopatlar şiddet yanlısı değildir.
(2) Sosyopatlar – empatiden yoksun ya da sadece zayıf empati belirtileri gösteren kişilerdir ve psikopatlara çok benzerler. Temel fark, bir vicdana sahip olmalarıdır, ancak bu vicdan çok zayıftır ve onları bencil veya kötü eylemlerini sürdürmekten alıkoymaz. Psikopatların aksine, sosyopatlar yaratılmıştır, yani genellikle berbat bir çocukluk geçirmişlerdir (istismar, şiddet, parçalanmış aile vb.) ve bunun sonucunda empatileri normal insanlarda olduğu gibi gelişmemiştir. Sosyopati en azından belli bir dereceye kadar tedavi edilebilir. Sorun şu ki, onları psikopatlardan nadiren ayırabilirsiniz.
(3) Kötülüğü rasyonalize eden insanlar – bu en tehlikeli kategoridir. İlk iki tür insanın aksine, yaşadığımız dünyaya çok daha fazla zarar verirler ve çok daha fazla ölüme neden olurlar. Birçoğunu tanıdığınız “normal” insanlardır. Ancak Philip Morris gibi sigara şirketlerinde ya da yatırım bankacıları olarak çalışmaya devam ediyor, şirketleri ve tüm ülkeleri iflas ettiriyor, Monsanto, Nestle, Goldman Sachs gibi şirketler kuruyor ve onlar için çalışıyor, doğal su kaynaklarının özelleştirilmesinin (!) “en uygun karar” olduğundan bahseder, para ve güç için en aşağılık insanları, politikacıları, işkence gibi politikaları ve hatta katil rejimleri savunan avukatlar olur (örneğin Alan Dershowitz), mülteci ve sığınmacılara ülkenin bir felakete sürükleneceğini bile bile kapılarını açan hükümetler, DSÖ gibi şirketlerin ön gördüğü her olayı kanunlaştırırlar( yani aşıcılar) silah endüstrisinin çıkarlarını savunur, Suudi Arabistan’a (Yemen’deki soykırımlarını sürdürmek için) veya İsrail’e silah satmayı savunur, dini istismar ederler,
….vb. Oturup size doğal, doğuştan gelen içgüdünüzün neden yanlış olduğunu ve her şeyin nasıl mükemmel bir şekilde mantıklı olduğunu ve kendi modellerinin veya dünya görüşlerinin nasıl mükemmel bir şekilde rasyonel olduğunu açıklayacaklar. Başka bir deyişle, kötülüğü para ve güç hırsından ya da daha kötüsü tembellik ve rahatlıktan dolayı rasyonalize ederler.
Çoğunlukla, ahlaki açıdan iflas etmişlerdir, ancak bunu asla kabul etmezler, çünkü bunu kendilerine itiraf etmezler.
Ders kitabı örneği: bir sürü arkadaşınız, meslektaşınız, öğrenci arkadaşınız (özellikle işletme ya da hukuk öğrencisiyseniz), belki anneniz, babanız ya da amcanız.
“Janus” mitolojide iki yüzlü tanrı olarak bilinir. Bir yüzü sağa, diğer yüzü sola bakan “iki yüzlü tanrı Janus ”a atıfta bulunarak günümüz dünyasında iki önemli soruna dikkat çekmek istiyorum. Bu sorunlardan biri açlık, diğeri ise israftır. Bu nedenle günümüz dünyasındaki ikiyüzlülük ancak “Janus yüzlü kriz” olarak tanımlanabilir.
Dünyanın bir tarafı kaynakları israf etmeye devam ediyor. Her yıl tonlarca gıda israf ediliyor. Ciddi bir elektrik ve su israfı var. Dünyanın bir başka tarafında ise insanlar açlıktan ölüyor, temiz su ihtiyaçları bile karşılanamıyor. İşte bu yüzden çağımızın krizi “Janus yüzlü”. Dünyanın bir tarafı ölümcül bir sefalet ve açlıkla karşı karşıya, diğer tarafı ise israf içinde.”
Kaynak: https://www.eurasiareview.com/12022021-coronavirus-hunger-and-the-crisis-with-a-janus-face-oped/
Bireysel olarak ne yapabiliriz?
Dünyanın pek çok ülkesinde yolsuzluğun normalleşmesi ve yolsuzluğun tezahürlerine yönelik kamuoyu eleştirilerinin azalması gibi somut bir risk söz konusudur. İronik bir şekilde, yolsuzluk gerekli bir kötülük, hatta bazı önemli mallara erişim için bir kestirme yol olarak görülmeye başlanıyor. Bu tür bağlamlarda, vatandaşların yolsuzluğa karşı eleştirel tutumu zayıflar veya tamamen kaybolur.
Diğer durumlarda ise, yüksek yolsuzluk seviyeleri, vatandaşların kamu sektöründeki yolsuzluktan duyduğu hayal kırıklığı ve kötü yönetişim (ki bu genellikle yüksek yolsuzluk seviyelerine tekabül eder) vatandaşların ilgisizliğine, sivil katılım eksikliğine ve siyasi ve demokratik sürece güven eksikliğine yol açabilir. İlgisizlik ve kayıtsızlık tehlikelidir çünkü vatandaşların kamu görevlilerini sorumlu tutmadığı durumlarda yolsuzluk, yolsuzluğun cezasız kalmasıyla birlikte daha da yayılır.
Açıkça konuşmak ve korkusuzca şikayette bulunmak ilk adımdır.
Yolsuzluk faaliyetlerini ve risklerini ortaya çıkararak kamu sektörünü dürüst, şeffaf ve hesap verebilir bir yer haline getirerek, dürüst olmayan ve şüpheli uygulamaları irdeleyerek çevremizi uyarmak.
Unutmayın, kötülüğü rasyonalize eden insanlar hep sizi kandırmak ve kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde yönlendirmeye ve kandırmaya çalışacaklardır.
Geldiğimiz noktada artık herkes kendi beynini ve vicdanını kullanmalıdır.
Araştırma ve yazı bana aittir:
A.Emine Altındal
