GERÇEK ASLINDA GÖRMEDİKLERİMİZ MİDİR?

VEYA hakikat aslında bilmediklerimiz midir?

Uzmanlar, Türkiye’de kızılötesi ışınlar ve düşük frekanslı reklamlar aracılığıyla tüketiciye gizli propaganda yapıldığını öne sürüyor. Özellikle büyük markalar, ticari kaygılarla bu yöntemleri kullanarak insanları alışveriş yapmaya teşvik ediyor. Büyük marketlerde tüketicilere alışveriş isteği aşılanmasından, bir kişinin terörist olarak algılanmasına kadar birçok yönlendirme bu teknoloji sayesinde mümkün hale geliyor. Hele ki şimdilerde AI ( Yapay Zeka ) ve Deep-fake teknolojisi devreye girdiğinden beri, gerçeklik kavramını yavaş yavaş yitireceğiz, belki bir çoğumuz hatta çoktan yitirmiş ve daha çok irdeleyip aklını bulandırmamak için irdelemeyi ve sorgulamayı bırakmıştır bir kenara.

Subliminal teknikler, bireyin bilinçaltını etkileyen ve duyuların algılayamayacağı sesler ile görüntülerden oluşuyor. Dünya genelinde 1964’te İngiltere ve 1974’te ABD olmak üzere toplamda 55 ülke vatandaşlarını bu tür tekniklerden koruma altına almıştır. Bu durum, subliminal mesajların etkili olduğunun bir kanıtı niteliğinde.
Dolayısıyla, insanların bu etkilerden korunması kanun yapıcıların sorumluluğunda olmalıdır.

Subliminal mesajlar, bir film seansında saniyelik görüntüler şeklinde sunulabileceği gibi afişlerde de gizlenebiliyor. Müzik ise bu süreçte güçlü bir araç olarak öne çıkıyor. Örneğin, hızlı tempolu müziklerin alışveriş yapma eğilimini artırdığı iddia ediliyor. Ayrıca psikologların yaptığı bir deneyde, çalan müziğin kaynağına göre tüketicilerin tercihlerini değiştirdiği sonucuna varılmıştır.

Siyasal alanda ise bu teknoloji sıkça kullanılıyor.
Bu sayede, bir siyasi parti rakiplerini halkın gözünde kötü bir şekilde lanse edebiliyor.

Siz hiç buna benzer bir duruma maruz kaldığınızı farkettiniz mi?

Gerçekliği kabul etmenin zor olmasının bir diğer önemli nedeni de gerçekliğin hiçbir zaman bizim ondan beklentilerimizle ve onu algılama şeklimizle tam olarak örtüşmemesidir. Gerçek olduğunu düşündüğümüz şey ile gerçekte olan şey arasında her zaman hafif bir kopukluk vardır. Dünya çok karmaşık olduğundan, beyinlerimiz duyularımıza gelen sayısız bilgiyi elemek için ellerinden geleni yapar ve bilinçli varlıklar olarak bizim işimiz de bunları anlamlandırmaktır. Yaptıklarımızı deneyimleriz ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu bilgileri kendi çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmek için kullanırız.

Hümanist bir bakış açısıyla, insanların genellikle mantıksız olduklarını ve yanlış bilgilendirilebileceklerini ve genellikle bilim, tarih veya diğer resmi anlayışlarla çelişen bir dünya anlayışına inandıklarını kabul etmeliyiz. Ayrıca, kişisel çıkar ve kendini koruma gündemleri de çoğu zaman gerçeğin eğilip bükülmesine neden olmaktadır. Genel olarak insanlar inanmak istedikleri şeylere inanırlar çünkü inançları bir rahatlık, istikrar ve/veya güç kaynağıdır.

Şöyle düşünün ki, yayınlanan güncel haberlerle ilgili hemen herkesin bir şüphesi oluştu. Ve düşünün ki, güncel gerçekler nasıl saptırılabiliyorsa, şahit olmadığımız tarih, tarih kitaplarında, tarih derslerinde ve kulaktan kulağa kayıtlara geçmiş anlatılarda, nasıl çarptırılmış ve gerçeklik temelleri saptırılmıştır.

İnsan işine gelene inanma eğilimindedir.

Bununla ilgili bir kıssa paylaşmak istiyorum:

Bir Karıncanın Hayvanlar alemine bakış açısı:

Bir psikoloji Profesörü bir test sorusunda öğrencilerinden bir karıncanın çevresindeki hayvanları nasıl sınıflandıracağını düşünmelerini istemiştir.

Sonuç: Karınca hayvanlar alemini iki sınıfa ayırmaktadır. 

 

A) Aslan, kaplan ve çıngıraklı yılan gibi şefkatli ve iyi huylu hayvanlar ve 

B) Tavuk, ördek ve kazlar gibi yırtıcı hayvanlar 

Her şey sizin görüşünüze bağımlıdır. 

(Jimm Powers) 

Tüm bunların ötesinde, gerçeklik devamlı değişitiği için, şimdiyi ve şu anı bile tam olarak anlayamıyoruz!

Gerçekliği anlamak ve sonra da kabul etmek için yapabileceğimiz en iyi girişim, Her Şeyin Evrensel Teorisi’ni bulmamız olacaktır.

Bu teori evrendeki tüm gözlemlenebilir olguları basit ve zarif bir şekilde mantıksal olarak açıklayabilecektir.
Ancak bu teoriyi keşfetmek zordur.

Bir örnek:

Mecliste İklim Kanunu henüz tartışılmaktayken, bir yandan da iklimle bağlantılı yasaklar gündeme gelmeye başladı. Örneğin, Burdur’un Kızılkaya beldesinde su kaynaklarının yetersizliği gerekçesiyle sebze ve bitki dikimi yasaklandı.

Bugün ise Karaman Akçaşehir’de resmi bir kararla, küçükbaş hayvanların otlatılması, meralarda dolaştırılması ve yetiştirilmesi, ekili alanların korunması ve sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla yasak kapsamına alındı.

Her şey özenle planlanmış gibi görünüyor… Ve bu şekilde ilerledikçe, ülkede iklimle bağlantılı yasakların artacağı açıkça görülüyor. Daha önce de dile getirilmişti; insanların iklim düzenlemelerine karşı hazırlıksız olduğu bir ortamda, bu tür kararlar ağır sonuçlar doğurabilir, denilmişti. 

Böyle bir düzenleme sürecinin karmaşıklığı hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

İklim kanunu ile ülke bilinçli olarak kıtlığa sürüklenmekte.

En kusursuz Savaş, haberin olmadan kaybettiğin savaştır. 

Maalesef milletimizin Paris iklim anlaşması ve açık semalar anlaşması nasıl bir zararı var ülkemize milletimizin haberi dahi yok bu yasalardan.

Ülkenin şu an içerisinde olduğu hal ve ehvalden ve çekilmek istenilen kuyudan çoğu insan farkında bile değil, çünkü insanlar bir şeylerle meşgul ediliyor geçim sıkıntısı ile meşgul şu an insanlar karnımı nasıl doyururumun derdinde kiramı nasıl öderim, ay sonunu nasıl getiririm… Gündemi devamlı kasıtlı olarak değiştiriyorlar.

Örneğin hala gençlerimiz içeride ancak bu iklim projesi ile kasıtlı bir gündem değişikliği uygulanmaktadır.

Bir gün uyandığımızda her şey için artık çok geç olmuş olacak maalesef.

Uyuyan Milletler ya ölür ya da köle olarak uyanır!

Maalesef…

Ne o, Bill Gates efendi “ İklim sorunu ağaçla ve bitkiyle çözülmez!” diye buyurmuş!

Kendisi Covid ve aşıların mimarı olan bu Deccal, ortalığı karıştıran şu sözleri de ekleyerek bir de üstüne tüy dikiyor:

Haber şu:

Gates’in açıklamaları, tartışmaları alevlendirdi. Ağaç dikilmesi gerektiğini savunanlar, 1 trilyon ağacı dikmenin ve korumanın, emisyonlarda net sıfır hedefine ulaşma konusunda önemli bir rol oynayacağını vurguladı.

ABD basınında yer alan bazı haberlerde, ağaçların karbondioksiti emdiğinin altı çizildi.

Dünyayı resmen bu tarz açıklamalarla zehirliyorlar!

Benim gözümde, son yıllarda başımıza örülen her çorabın dizaynı bu iblisin işi ve hangi hükümet bunun ağzından çıkanları kanun sayıyorsa, o hükümetin de ondan aşağı kalır bir yanı yok!

Türkiye çok tehlikeli sularda yüzüyor. Bir yandan beceriksiz ve ahlaksılar tarafından idare edilen bir Ekonomi, diğer yandan tarıma ve doğaya vurulan darbe ve daha say say bitmez bir çilehanenin sakinleri olarak artık neye şaşırıp neye baş kaldıracağımızı bile bilmeyen bizler.

Aklımızla, sağlığımızla ve tüm değerlerimizle oynamaya zaten Blue Beam Projesiyle çoktan başlamışlardı.

Ve bu sadece en “ünlenmiş olanıdır. Ancak Blue Beam gibi bilinmeyen başka projeler de mevcuttur.

Buraya önceki yazılarımdan ikisini bırakıyorum :

https://eminealtindal.com/kod-adi-firesign-bknz-project-sanguine/

https://eminealtindal.com/komple-teori/

Bu yazıları yıllar önce paylaştığımda bana baya deli muamelesi yapılmıştır.

Komplo teorisi dendi.

Halbuki Komplo teorisinin aslında ne olduğunu bilmiyorlardı ki:

Bunların hepsi “KOMPLE TEAORİ”

Komplo Teorisi terimi, gizli bir tertibin medyaya veya halka sızması durumunda, o bilginin veya ‘teorinin’ geçersizliğinin altını çizmek, yalanlamak veya bu iddiayı ortaya çıkaran merciileri küçümsemek amaçlı 1960’larda CIA tarafından bilinçli ve planlı bir şekilde ortaya atılmıştır.

Bu terim 1990-2000 seneleri arasında iyice popülerleşmiş ve herhangi bir konuyla ilgili fikri olduğunu sanan ancak kulaktan dolma bilgilere sahip olan kişilerce sıkça kullanılır hale gelmiştir.

Farkındalık yaratmak isteyen, halkı uyandırmaya çalışan ve ciddi araştırmalar yapıp insanların gözünü açmak için hayatlarını ortaya koyan çoğu kişi ‘Komplocu’ veya ‘Komplo Teorisyeni’ olarak damgalanmıştır.

Devamı burada :

https://eminealtindal.com/komplo-teorisi-terimi-ilk-kimler-tarafindan-icat-edildi/

Okuyunuz, anlayınız ve paylaşınız. Daha da önemlisi seçimlerinizi ona göre yapınız.

Eğer buraya kadar okuduysanız, güçlü, güzel ve sevilen biri olduğunuzu unutmayın. 

Acı biter…
güçlü olun.

Her şeyin bir sonu vardır,
Bu da geçer elbet.

Siz değerlisiniz, şu anda içinde bulunduğunuz her türlü mücadeleden çıkabilirsiniz ve daha iyi, daha güçlü, daha bilge ve olmanız gereken kişi olmaya bir adım daha yaklaşmış olarak çıkacaksınız işin içinden…
Yapmanız gereken tek şey, asıl amacı görmeye çalışmak ve büyük kandırmaca oynuna çomak sokmak.
Gerisi kendiliğinden gelicektir zaten.

Hayallerinizi ve amacınızı gerçekleştirebilirsiniz, şüphe etmeyin.

“Düşünün, hissedin ve inanın.
Bu üçünü senkronize edin ve dilekleriniz gerçeğe dönüşsün.” 

Sonuç: Gerçeklik ne kadar şaşırtıcı olsa da kabul edilmesi zordur.

Bunu kabul edebilir misiniz?

Araştırma ve Makale bana aittir

A.Emine Altındal

Bir yanıt yazın